7 Aralık 2016

Nocturnal Animals ekibi filmi anlatıyor


Kendi gerçeklerinde yaşayan veya yaşamaya çalışan erkeklerin ve kadınların psikolojik ve duygusal dalgalanmalarını cesurca inceleyen Gece Hayvanları (Nocturnal Animals), yazar/yönetmen Tom Ford’un ödüllü A Single Man'den sonraki ikinci filmi. Bir hikaye tarafından tüketilen ve hikayeyi tüketirken geçmişiyle bugünü arasında sıkışıp kalan bir kadını konu alan film, 9 Aralık'ta ülkemizde de vizyona giriyor.

Yapımcı, Austin Wright’ın 1993 kitabı Tony and Susan’ı sinemaya uyarlarken kendisini bir kez daha hem senaryoya hem görüntüye eşit yoğunlukta odaklanırken bulmuş. Yönetmen Ford şunları söylüyor; “Yazmak, film yapımının en sevdiğim yanlarından biri. Senaryo aşamasında süreç tamamen tekil. Film de bu noktada sadece benim zihnimde, en mükemmel şeklinde var oluyor. Yazarken karakterlerle ve dünyalarıyla ilgili görüntüleri toplayarak başlarım. İç mekanlara, lokasyonlara, yarattığım karakterlerin farklı dünyalarında yaşayan gerçek insanlara ait görüntüler ararım. Sonra yazmaya başlarım ve genelde fotoğraf araştırmasında karşılaştığım detayları senaryoya aktarırım. Karakterlerimizin Gece Hayvanları’nda yaşadığı dünyalar benim son derece aşina olduğum dünyalardır. Teksas ve New Mexico’da büyüdüm ve hikayenin Batı Teksas’ta geçen kısmını yazmak benim için çok kolaydı ve Susan’ın Los Angeles’ta yaşadığı, bir şekilde arıtılmış dünya da benim için çok tanıdıktı. Her sesi ve görüntüyü gözümde canlandırırım ve genelde neredeyse film kareleri şeklinde yazarım.” 

“Gerçekten çekim aşamasına geldiğimizde genelde yakalamak istediğim detayların çoğunu çözmüş olurum. Güçlü bir yapım ekibiyle, güçlü oyuncularla çalışmanın güzelliği de çekimler sırasında benim hayal edemediğim spontan şeylerin yaşanmasıdır ve bunlar nihai ürünü çok daha zengin ve detaylı kılar. Çekim sırasında açık fikirli olmak ve bir şeylere yeni bir gözle bakmaya çalışmak önemlidir. Genelde çalışma masama yazmak için oturduğumda hayal ettiğimden farklı olsalar da çoğu zaman asıl an ve performans, filmin katmanlarına ve karmaşıklarına büyük katkıda bulunur.” Sadece hikaye içinde hikaye olmayan aynı zamana insan arzusunu, hırsını ve hoşgörüsünü inceleyen bu hikayeyi anlatma arayışında Ford, hem yönetmenlik, hem de senaryo yazarlığı yeteneklerini ilk filminden daha büyük bir oranda çalıştıracağını fark etmiş. 

A Single Man, önceki yıllara geri dönüşlerle 1962 yılında geçse de büyük oranda bir adamın dünyasını anlatıyordu. Buna karşın Gece Hayvanları, üç karakterin serüvenine, birbirleri arasındaki yolları kapatarak köprüler kuruyor. Tony and Susan’ı Gece Hayvanları için senaryoya aktarırken modern yaşam tarzı sahneleri, başroldeki Susan Morrow karakterinin ne kadar kayıp ve izole olduğuna dair aşırı uçları gözünde canlandırmasına yol açmış. 

Şunları söylüyor; “Bir film yaparken benim nihai amacım stil değildir. Özü olmayan bir stilin içi boştur. Ancak stile de çok dikkat ederim çünkü karakterlerle ve hikayeyle ilgilidir. Setler ve kostümler, sadece izleyicileri bilgilendirmekle kalmaz ayrıca oyuncuların rolü tam olarak içselleştirmesine de yardım eder. Tonun sürekliliği de benim için önemlidir ve uyumlu bir dünya yaratmak için o görüntüler, biçimsel bir şekilde yakalanarak hem filmin müziğiyle hem de ses tasarımıyla birlikte çalışır.”

“Ben bir filmin binlerse kelime söylediğini ve sinemanın gerçek bir görsel araç olduğunu düşünürüm. Bence bir film sessizce oynamalı ve sözcükler ve dil ancak hikayeyi devam ettirmek gerektiğinde kullanılmalıdır. Bununla birlikte bana çok uzun sahneler yazdığımızı söylerler. Bu daha önce dikkatimi çekmeyen bir şey ama bence karakterler arasında bağ kurma arzumdan kaynaklanıyor. Hayatta güzel bir sohbetten daha çok sevdiğim hiçbir şey yoktur. Bu yüzden de hiç düşünmeden izleyicinin hiç konuşmadan bir şey yapan birini izlediği, araları diyalogların serpiştirildiği sahneler yaratma eğilimindeyim.” 

Uyarlama süreci biraz zaman almış. Sonunda nihai senaryosu kitaptan uzaklaşmış. Ford şöyle anlatıyor; “Tony ve Susan adlı kitap çok güzel yazılmış. Müthiş bir hikaye. Kurgu eser aracılığıyla anlatılan ahlaki bir kinaye, kitap içinde kitap kavramının yeni ve orijinal olduğunu düşündüm. Okuduğum anda sevdim ve çok güzel bir film olacağını düşündüm. Fakat uyarlaması çok kolay bir kitap değildi ve nasıl yaklaşacağıma karar vermem uzun zaman aldı. Kitapla film çok farklı şeyler ve bir kitabın edebi yorumu genelde beyaz perdede iş yapmaz. Bana göre kitabın bana hitap eden temalarını almak ve daha sonra onları ekranda abartmak ve incelemek önemlidir.”

Bu açıdan Gece Hayvanları bazı hikaye unsurlarının orijinal olmasına ve ortam aslında kitaptan tamamen farklı olmasına rağmen kitaba sadık kalmış. “Tony and Susan, büyük ölçüde Susan’ın kafasının içinde geçen içsel bir monologdur. Kitapta aklında olduğunu ifade ettiği duygularını aktarmak için sahneler yaratmam gerekti. Ama duygularını film boyunca bir dış ses olarak kullanmadan anlayabilmemiz için görsel olarak yaptım. Ayrıca Edward’ın romanı, kitapta biraz belirsizdir ve ekranda net olması için abartılması gerektiğini düşündüm.” Diyor.

Şunları ekliyor; “Daha kullanışlı bir not olarak da kitabın mekanı da değiştirildi. Bunun bir nedeni de kitabın cep telefonlarının yaygınlaşmasından önce, 90’ların başında yazılmış olmasıdır. Hikayeyi, cep telefonunun çekmediği farklı bir mekana taşımasaydım kitabın merkezindeki suçun yöntemi bugünün cep telefonları ve çevirim içi iletişiminde geçemezdi. Hikayeyi Batı Teksas’a taşımayı seçtim. Orijinal hikaye kuzeydoğuda geçiyor. Çünkü Batı Teksas’ta cep telefonunun çekmediği yerler olduğunu düşünülebilir. Ayrıca dünyanın iyi bildiğim yerlerinden biridir. Eski “Bildiğin konuda yaz” deyişini benimsiyorum. “Tony and Susan adlı kitapta Edward Sheffield ‘kimse kendisiyle ilgili olmayan bir şey yazma.” Der. Ben de buna filme yer vermeyi seçtim çünkü bu ifadeye katılıyorum. Her şeyi kendi varlığımızın filtresiyle görürüz.”

“Edward, Gece Hayvanları adındaki kurgu romanını yazdığında aslında Susan’la olan geçmişindeki detaylarından ve duygularından oluşmaktadır. Ama ben Edward’ın açıkça Susan’la hayatı ve Susan’ın kendisine yaptığı sonucunda ne hissettiğinin açıklaması hakkında kişisel bir hikaye yazdığını vurgulamak istedim. Örneğin geri dönüşlerden birinde Susan’ı, Edward’ın kısa hikayelerinden birini okurken görürüz. Hikayeden sıkılır ve Edward yıkılır. O sahnede kırmızı bir koltukta uzanmıştır. Bunun Edward’ın zihninde iz bıraktığı açıktır çünkü romanında Susan’ı temsil eden karakteri öldürmeyi seçtiğinde onu kırmızı kadife bir kanepeye koymayı seçer.”

“Romandaki katil, 70’lerden yeşil bir Pontiac GTO kullanır ve Susan’ın, Edward’ı terk ettiği geri dönüş sahnesinde aynı araba görülür. Birlikteki hayatlarından detaylar, Edward’ın kurgu hikayesi boyunca dağıtılmış ve Edward’ın bilincinde yer etmişlerdir. Aynı anlayışla, benim hayatımdaki birçok şey de film için senaryoya girdi.” Ford şunları söylüyor; “Beni kişisel olarak etkileyen filmdeki temalardan biri de kültürümüzdeki erkeksiliğin incelenmesidir. Kahramanlarımız Tony ve Edward, kültürümüzün genelde beklediği basmakalıp erkeksilik özelliklerini taşımazlar. Ama sonunda ikisi de zafer kazanır. Teksas’ta büyüyen bir erkek olarak ben klasik bir erkek değildim ve bunun acısını çektim. Tony ve Edward karakterleriyle empati kurdum ve onların azmi bana hitap ediyor.”

Anlatımın ileri hareketi, hikaye içinde hikaye gerçekten sürükleyici. Geçmişe bakıldığında, insanı içine alan bir sinema deneyimi olarak kopyalanacak gibi görünür. Filmi götüren karakterlerin, olaya son verme ihtiyaçlarıdır. Kimi çabalarını, daha biz onları görmeden harekete geçirmiştir. Kimi sözde bir ani gereklilikle yakalamaya çalışmaktadır. Üç ana karakterin görünüşlerinin ve kararlı eylemlerinin tam etkisini nakletmek Ford’un A Single Man filminde üstlendiği bir şey olmuş. Gece Hayvanları’nda üç ana karakteri canlandırma görevi, ikisi de izleyicilerin ilgisini kazanmış ve çeşitli duygulara erişebilme performansını kanıtlamış iki baş karaktere gitmiş. 

Ford, Oscar adayı Amy Adams’la “duyguları diyaloglar olmadan sadece yüzü ve anlamlı gözleriyle aktarma konusundaki göz alıcı yeteneği nedeniyle” ilgilenmiş. “Amy, gerçekten harika bir oyuncu. Gözlerinde saf ve gerçekçi olduğu hissedilen bir şey var. Susan karakterinin sempatik olmasını istedim. Susan’dan nefret etmek çok kolay olurdu çünkü filmde kendisinin de dediği gibi ‘her şeyi var’ ama yine de mutsuz biri. Hayatta gerçek doğasına zıt bir yol seçmiş. Bir anlamda yetiştirilme tarzından ve kültürümüzde kadınlardan beklenilenlerden dolayı bir kurban.” 

“Susan’ın karakteri, filmin büyük bölümünde okuyor ve okuduklarına sessiz bir şekilde tepki veriyor. Burası benim için Amy’nin inanılmaz yeteneğinin öne çıktığı yer. Performansında çok içten. Susan’ın acısına, ondan nefret etmemiz yerine bizim de empati kurmamızı sağlayacak şekilde erişebilmeyi sağladı. Susan’ı canlandırması çok ince ve detaylı ve birçok yönden filmdeki en zor roldü çünkü o karakterin hissettiği acıyı iletmek için büyük el, kol hareketlerine ve hatta dile bile güvenemedi.” The Master ve American Hustle filmlerindeki rollerinde görüldüğü gibi Adams’ın izleyiciyle özdeşleşmeyi sürdürürken karakterlerini gri tonlarına yönlendirmesi için Ford şunu söylüyor; “Susan karakteri, yüzeyde sakin ve kontrollü görünürken birçok karmaşık duygu katmanı barındırıyor.”

Adams şunları söylüyor; “Ben belli bir yaştayım bu yüzden hayatınızda belli bir yaşta, düşünceli olmayı, seçenekleri değerlendirmeye başlamayı ve hangi seçeneklerin ileri taşınacağını düşünmekle bağ kurabiliyorum. Susan’ın bu yönünü ve yalan yüzünden yanma duygusunu anladım. Olmak istediği kişiyle olmayı seçtiği kişi arasındaki çatışmayı asla aşamıyor. Şunları söylüyor; “Bu karakterle deneme yapma fırsatını elde ettiğimi hissettim. Sette Tom, kameranın uzun süre çalışmasına izin veriyordu. Bazen kendinizi çok düşünüyorsunuz ama sonra onu aşıp harika bir şeye yol açmak için mücadele etmeniz gerekiyor. Bu yüzden yönetmenler genelde bir oyuncunun mücadele ettiğini gördüklerinde “kes” komutunu verirler. Ama Tom, bunun bizi yoğun duygusal anlara taşıyacağını biliyordu.” 

Daha önce birbirlerinin karşısında rol yapmamış olsalar da Ford, bir başka Oscar adayı olan Jake Gyllenhall’ın Adams’la iyi bir çift olacağını düşünmüş. “İki tanınmış ve çok güçlü oyuncunun hem 20’li, hem de 40’lı yaşlarında karakterleri canlandırmasının inandırıcı olmasının zor olacağını düşündüm. Jake ve Amy bu yeteneğe sahip. Gençlikleriyle daha olgun yaşları arasında davranışlarındaki ve konuşmalarındaki ince değişiklikler çok ustacaydı. İkisi de bunu çok güzel bir şekilde başardılar.” 

Yapımcı Gyllenhaal’ın hikaye içindeki hikayenin zorlu sahneleri için çaba göstereceğinden de eşit derecede eminmiş. “Edward/Tony için Jake’i düşündüm çünkü Jake’in rollerinde aldığı risklere hayranım. Bu zor ve çaba isteyen bir roldü. Jake’in muhteşem bir iş çıkaracağını düşündüm ve kesinlikle pişman olmadım. Gyllenhaal, Ford’un senaryosunu okuduğu zamanla ilgili şunları söylüyor; “Kendimi son derece etkilenmiş ve sarsılmış buldum. Senaryo, birçok yönden kalp kırıklığı yaşamanın nasıl bir şey olduğunu aktarıyordu. Ayrıca nasıl algılanmak istediğimizi ve kendimizi başkalarına nasıl sunduğumuzu ve bundan dolayı da gerçekte kim olduğumuzu ve birinin asıl gerçeğinin ne olduğu sorularını ele alıyor. Tom’un estetiğin dürüstlükten baskın geldiği düşüncesiyle mücadele ettiğini hissettim. Film yapımı da bunu ifade ettiği bir araç. Tom bana kamera önünde hassas olmak için ihtiyacım olan muazzam bir alan ve sessizlik verdi. İnanılmaz detay odaklıdır.”

Teğmen Bobby Andes ve Ray Marcus’un önemli yardımcı rolleri, hukukun farklı uçlarını temsil ediyor ve sırasıyla Oscar adayı Michael Shannon ile İngiliz oyuncu Aaron Taylor-Johnson tarafından canlandırılıyor. Her iki oyuncu da, çok yönlülükleri nedeniyle Ford tarafından seçilmiş. Bu ikisinin de farklı dönemlerden ve ülkelerden gelen karakterlerin içinde yok olmalarına olanak veren bir özellik. Öyle ki izleyiciler bu oyuncuları daha önce nerede gördüklerini hatırlamayabilir. Ford şöyle anlatıyor; “Bu özellik, ‘bu adamları tam olarak canlandırmak için önemliydi. Karakterler sadece Susan’ın okuduğu müsveddede yer alıyor olabilir ama canlandırmaların hayal gücünü yakalaması ve izleyicinin dikkatini çekmesi gerekiyordu.” 

Shannon şunları söylüyor, “Romandaki bir karakteri canlandırma fikrine bayıldım. Tony ve Bobby’nin yazar Edward’ın iki yönü olduğunu düşünüyorum. Bobby, klasik, ikonik bir karakter. Ona benzeyen karakterlerle ilgili referans verebileceğim uzun bir liste olabilir. Sahip olduğu özelliklerden bazıları bilinçaltından geliyor. Adalet sağlamak konusunda inatçı. Uzun yıllar kötü insanlarla uğraşmış, birçok hayatın kötü bir şekilde etkilendiğini görmüş. Bu yüzen Tony’nin bu suçları işleyen adamlarla yüzleşecek gücü bulmasına yardım etmek istiyor.” 

Gyllenhaal şunları söylüyor; “Michael’la çalışmak bir zevk. Bobby yorumunu izlemek olağanüstüydü. Çünkü Bobby ile Tony’nin durumu son derece ciddi. Ama Michael yine de birçok sahneye ironik bir özellik getirdi. Bu da gerçekten hoş oldu.”

Shannon şunları söylüyor; “İnsanlar ‘bir Tom Ford filmi’ diye duyduğunda herkesin smokinlerle dolaşacağını düşünebilir. Bobby ‘şık’ olmayı düşünmüyor. Sadece sigaraları ve bir silahı var. Jake, korkusuz bir oyuncu. Bir çekim daha yapmak isteyen biri. Bu hoşuma gidiyor çünkü ben de öyleyimdir. Aaron, karaktere bürünür, sabaha makyaj karavanına heyecanlı, yerinde duramayan bir halde geliyordu. Ray’i canlandırmak için çılgın bir enerjiyle dolu olurdu”